2. Risale-i Nur Hakkında Müellifin Görüşleri
Risale-i Nur'un, bir tefsir olduğu hususu, eserin müellifi Bediüzzaman tarafından ısrarla vurgulanmıştır. Bir müellifin, yazdığı bir eseri niçin ve nasıl yazdığını, eserinin kaynağı ve konusunun ne olduğunu herkesten daha iyi bilmesi kadar tabii bir şey olamaz. Şimdi müellifin bütün ısrarına rağmen, onun düşüncesinin aksine fikir beyan etmek, onun "tefsir olarak yazdım" dediği eserlerinin tefsirle ilgilerinin bulunmadığını savunmak, en azından ilmî nezaket anlayışına ters bir davranış olur.
Hele akranları tarafından "Bediüzzaman" unvanına layık görülmüş bir allâmenin tefsir, kelâm, felsefe, fıkıh, hadis ilimlerini birbirinden ayıramayacak durumda olduğunu îma edecek sözler söylemek, ne yazdığını bilmemekle itham etmek, objektif ilim anlayışı ile bağdaştırılamaz.
Evet, Risale-i Nur hem tefsir, hem de kelâm konularım işleyen bir eserdir. Bu iki hususun bir arada olması son derece normaldir.
Bunun anlamı şudur: Risale-i Nur, çoğunlukla, iman esaslarını konu alan âyetleri açıklayan, diğer bir deyişle Kur'an'ın âyetlerini, ilm-i kelâm metodu ile işleyen bir tefsirdir. Demek ki, bir eserin, Kelâm ilminin konuları olan iman esaslarını işlemesi, onun bir tefsir kitabı olmasına engel değildir. Şimdi Risale-i Nur'un, hem ilm-i Kelâm konularım işleyen bir eser, hem de bir tefsir olduğunu, bir kaç madde halinde, bizzat eserin müellifi Bediüzzaman'dan dinleyelim:
1. Risale-i Nur Manevî Bir Tefsirdir
Arzu edilen tefsir, insanların dünya ve ahiret hayatlarında saadet yollarını gösteren tefsirdir. Müfessirler Kur'an'ın çeşitli yönlerini ele alarak tefsir yapmışlar, bunun neticesi olarak tefsirde çeşitli yönler meydana gelmiştir. Tefsir çalışmaları ağırlıklı olarak kullanılan tefsir malzemesinin çeşidine göre zaman içerisinde âlimler tarafından rivayet, dirayet, ilmî, edebî, içtimaî ve konulu tefsir gibi adlarla anılmaya başlanmıştır.
Ayrıca Kur'an'ın lafzını filolojik tetkikler çerçevesinde açıklayan tefsirlere lafzı tefsir, bu tetkiklere girmeksizin Kur'an'ın hidayet mesajını doğrudan doğruya aktaran tefsirlere de manevî tefsir adını vermek mümkündür.
Nitekim İbn Kayyim'e göre de tefsirler genel olarak üçe ayrılır".
1. Kur'an'ın lafızlarının açıklamasını esas alan tefsir anlayışı (Lafzî tefsir).
2. Kur'an'ın vermek istediği mesajı esas alan tefsir anlayışı (Manevî tefsir).
3. İşârî tefsir.
Gazzalî'ye göre tefsir lafzî ve manevî olarak 2'ye ayrılır. Kur'an'ın lafızlarını açıklayan lafzî tefsirler, Kur'an'ın hakikî mânâlarının anlaşılmasında yetersiz kalır. Gazzalî'ye göre;
وما رميت إذ رميت ولكن اللّه رمى
(Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah onu attı.) âyetinin zahirî tefsir açısından hakikî mânâsını anlamak mümkün değildir. Çünkü âyetin zahir manası bir yandan "Sen attın" derken, diğer yandan "sen atmadın" demektedir. Bu ise lafzî tefsir açısından bir çelişkidir. Bu zahirî çelişki ancak âyetin hakikî mânâsını anlamakla izah edilebilir.
Sünnette hem lafzî, hem de manevî tefsir örneklerini bulmak mümkündür.
İmam Şafiî bu konuyu açıklarken şu görüşlere yer vermiştir: Hz. Peygamber'in Kur'an'ı açıklaması iki şekildedir:
Birincisi: Kur'an'ın naslarına yer vererek yapılan açıklama.
İkincisi: Kur'an'da mücmel olarak ifade edilen hususlarda Kur'an lafızlarına yer vermeksizin Allah'ın muradının ne olduğunu doğrudan aktarmak.
Şafiî'ye göre Hz.Peygamber'in namaz, zekât ve haccın teferruatı gibi açıktan Kur'an'da bulunmayan konularla ilgili ortaya koyduğu bütün hükümler, O'nun Kur'an'dan istihraç ettiği hükümlerdir.
Misal verecek olursak: Hz. Peygamber (a.s)'in "Kim de beni anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz." âyetinde geçen "sıkıntılı bir hayat anlamındaki " معيشة ضنكا " ifadesini, kabir azabı olarak tefsir etmesi lafzî tefsir örneğini teşkil ettiği gibi, hac, zekât ve namazın teferruatı ile ilgili pekçok konulardaki açıklamaları da manevî tefsir örneğini teşkil etmektedir.
Bediüzzaman da tefsirleri genel olarak lafzî ve manevî diye ikiye ayırmıştır. O bu konuda şunları söylemektedir: "Risale-i Nur Kur'an'ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir." tekrar ile dediğimden, bazı dikkatsizler tam mânâsını bilemediğinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur: "Tefsir iki kısımdır; Birisi: Malum tefsirlerdir ki, Kur'an'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve isbat ederler. İkinci kısım tefsir ise: Kur'an'ın imanî olan hakikatlarını kuvvetli hüccetlerle beyan ve isbat ve izah etmektir. Bu kısmın pek çok ehemmiyeti var. Zahir malum tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda dercediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir manevî tefsirdir."
Afyon mahkemesine hitaben söylenmiş aşağıda verilen sözleri de, onun bu konudaki kanaatini açıkça ortaya koyuyor: Kur'an-ı Azimüşşan'ın hakîkî ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur; bu asırda, bu vatanda ve bu millete, yirmi seneden beri tesirini göstermiş Allah'ın büyük bir nimeti ve Kur'an'ın sönmez bir mucizesidir.
Bediüzzaman’ın bu ifadesinden açıkça anlaşılıyor ki, ona göre Risale-i Nur, İlm-i Kelâmın da konuları olan iman esaslarını inceleyen, Kur'an'ın emsalsiz hakikî ve manevî bir tefsiridir. İfadede yer alan bazı vurguları şöyle anlamak mümkündür: Risale-i Nur "emsalsizdir." Çünkü ifade tarzı, isbat şekli, konulara yaklaşımı orijinaldir. "Kur'an'ın hakikî tefsiridir." Çünkü Kur'an'ın asıl mesajı olan başta tevhid, nübüvvet ve haşir konularını esas almıştır. "Manevî bir tefsirdir." Çünkü Îşârâtü'l-İ'câz tefsiri dışında kalan Risale-i Nur eserlerinin takip ettiği metoda, genellikle âyetlerin metinleri veya mealleri verilmeden, Kur'an'dan alınan mesajlar doğrudan aktarılmıştır.