14 Şubat 2011 Pazartesi

Hoşgeldin ey nebi....



''Kâinatta görünen hüsn-ü san'at dahi risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) delâlet ve şehadet eden kat'î bir delildir.
Zira, şu ziynetli masnuatın cemali, hüsn-i san'at ve ziyneti izhar eder.
San'at ve suretin güzelliği, Sânide güzelleştirmek ve ziynetlendirmek isteği mevcut olduğuna delâlet eder.
Güzelleştirmek ve zînetlendirmek sıfatları, Sâniin san'atına olan muhabbetine delâlet eder.
Bu muhabbet ise, masnuatın en ekmeli insan olduğuna delildir.
Çünkü o muhabbetin mazhar ve medarı insandır.
İnsan dahi masnuatın en câmi ve en garibi olduğundan, şecere-i hilkate bir semere-i şuuriyedir.
İnsan bir semere gibi olduğu cihetle kâinatın eczası arasında en câmi ve baîd bir cüzdür.
İnsan zîşuur ve câmi olduğu cihetle, nazarı âmm, şuuru da küllî olur.
Nazarı âmm olduğundan şecere-i hilkati tamamıyla görür, şuuru da küllî olduğundan, Sâniin makasıdını bilir.
Öyleyse, insan Sâniin muhatab-ı hâssıdır.

Bediüzzaman..