21 Eylül 2010 Salı

Aczimizi hissettiğimiz hastalıklarımızla yaşamak -2-

Aczimizi hissettiğimiz hastalıklarımızla yaşamak dedik ,amma nasib olmadı birtürlü devamını getiremedik..

Evet bu hastalığım sona ermek üzere inaşallah,amma imtihanlar bitmiyor elbette.... zira hayat ne zaman biterse imtihanlarda ozaman bitecek (:

Bu süreç boyunca hastalığımın hertürlü zorluğuna karşı, inandığım ve güvendiğim kitaplarım sayesinde ayakta durabildim..

Doktorların''moralini yüksek tut '' demesi , dayanağı olmayan hasta için mümkünmü?
Helede onca vefat eden, hayat kalitesi (dr'un tabiri ile) düşen insanları görüp, kendinizin de yavaş yavaş yatağa bağlanmaya başladığınızı gördükçe..

Tedavi maksadlı ilaçlar yan etksi sebebi ile sizi adeta kötürüm ederken, siz elinizi dahi kımıldatacak bir güce sahib değilken nasıl moral sahibi olacaksınız?

İşte bu tür maraza mübtela her insanın en büyük tesellisi ve moreli ancak itikadı ve imanı oluyor..

Zira Okuduğum Risalei nur eserlerinde yazıyor ki;

------ musibet ve hastalıklarda insanların şekvâya üç vecihle hakları yoktur.

Birinci Vecih:

Cenâb-ı Hak, insana giydirdiği vücut libasını san'atına mazhar ediyor. İnsanı bir model yapmış; o vücut libasını o model üstünde keser, biçer, tebdil eder, tağyir eder, muhtelif esmâsının cilvesini gösterir. Şâfî ismi hastalığı istediği gibi, Rezzak ismi de açlığı iktiza ediyor, ve hâkezâ...


(Mülkün mâliki, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder)

Demekki ben bir modeldim ve şekva ve şikayete hakkım yoktu...


İkinci Vecih:

Hayat musibetlerle, hastalıklarla tasaffi eder, kemal bulur, kuvvet bulur, terakki eder, netice verir, tekemmül eder, vazife-i hayatiyeyi yapar. Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz olan vücuttan ziyade, şerr-i mahz olan ademe yakındır ve ona gider.

Üçüncü Vecih:

Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir. Hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla, o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık oluyor ve kuvvet veriyor. Ve herbir saati bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden, şekvâ değil, şükretmek gerektir.

Evet, ibadet iki kısımdır: bir kısmı müsbet, diğeri menfi. Müsbet kısmı malûmdur. Menfi kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle, musibetzede zaafını ve aczini hissedip, Rabb-i Rahîmine ilticâkârâne teveccüh edip, Onu düşünüp, Ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riyâ giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfâtını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hattâ bir kısmı var ki, bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. Hattâ bir âhiret kardeşim, Muhacir Hafız Ahmed isminde bir zâtın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: "Onu tebrik et. Herbir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor." Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu 2. Lema..

İşte hastalığın mahiyeti ve neticesi için ruhlara inşirah verecek satırlar..

Not= Anlamını bilmediğiniz kelimelere çift tıklayınız , lügat eklenmiştir..


Devamı bir sonraki yazımda..