29 Ağustos 2009 Cumartesi

Ramazan’da Kur’an’ı dinlemek…

ALTINCI NÜKTE

Ramazan-ı Şerifin sıyâmı, Kur'ân-ı Hakîmin nüzulüne baktığı cihetle ve Ramazan-ı Şerif, Kur'ân-ı Hakîmin en mühim zaman-ı nüzulü olduğu cihetindeki çok hikmetlerinden birisi şudur ki:

Kur'ân-ı Hakîm, madem şehr-i Ramazan'da nüzul etmiş.

O Kur'ân'ın zaman-ı nüzulunu istihzar ile,

o semâvî hitabı hüsn-ü istikbal etmek için:

Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcât-ı süfliyesinden

ve mâlâyâniyat hâlâttan tecerrüt

ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek

ve bir surette o Kur'ân'ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek

ve ondaki hitâbât-ı İlâhiyeyi güya geldiği ân-ı nüzulünde dinlemek

ve o hitabı Resul-i Ekremden (a.s.m.) işitiyor gibi dinlemek,

belki Hazret-i Cebrâil'den,

belki Mütekellim-i Ezelîden dinliyor gibi bir kudsî hâlete mazhar olur.

Ve kendisi tercümanlık edip başkasına dinlettirmek ve Kur'ân'ın hikmet-i nüzulünü bir derece göstermektir.

Evet, Ramazan-ı Şerifte güya Âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin köşelerinde o Kur'ân'ı, o hitab-ı semâvîyi arzlılara işittiriyorlar.

Her Ramazan, “O Ramazan ayı ki Kur'an o ayda indirilmiştir.” (Bakara Sûresi: 185. ) âyetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor;

Ramazan Kur'ân ayı olduğunu ispat ediyor.

O cemaat-i uzmânın sair efradları, bazıları huşû ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri kendi kendine okurlar.

Şöyle bir vaziyetteki bir mescid-i mukaddeste, nefs-i süflînin hevesâtına tâbi olup, yemek içmekle o vaziyet-i nuranîden çıkmak ne kadar çirkinse ve o mesciddeki cemaatin mânevî nefretine ne kadar hedef ise, öyle de, Ramazan-ı Şerifte ehl-i sıyâma muhâlefet edenler de o derece umum Âlem-i İslâmın mânevî nefretine ve tahkirine hedeftir. (Mektubat Ramazan Risalesi sh. 390)

Bediüzzaman Said Nursi