
Mühründe mürekkebin izi kalmış sessiz bakışlarımda.
Yokluğun sırrı çözülmüş darağacında.
Kimbilir hangi yalana bahar olmuş bakışlarım
Dünden kalma mahmurluğunda akşamın
Bu yankılı sokakların ayak izlerinde gizlenen düşelerin hayaliydi yüreğimi ısıtan
Gökkuşağı renginde essin meltemin ve meltemden doğsun nura doğan demin.
Hani bu sokaklarda izleri vardı
Ötelerden gemini alan bir küheylan vardı.
Henüz bestesi bitmeyen bir şarkı vardı renginde şafağın
Masum bakışlar değil matem bakışlar doğuruyor yarınlar
Gündüzün derdi geceye düşmüş
Karanlığın kömürü yüzlere düşmüş
Kırılgan bakışlara perçeminde hüzün düşmüş
Hicran sabahlar besledim damarlarımda dolaşan kandan kırmızı
Yarının baharını bugünden sattım kışa
Alın beyazını sattım karaya
Ve açan çiçeğin masumluğunu yarına
Roma yanıyorsa öylesine Nerondan yabancı
Yanmanın biçare yangınında Romalar bıraktım hani o gelmeyen bahara
Bulutlar geziniyor bu yazın en sıcak ayazında
Yağmur gözler var ağlayan bebeğin al yanağında
Kuşlar sessiz ötüyor hicaz makamında
Derdim derimde kim anlar gecenin aydınlığa yakın şafağında
Kurumuş artık dalında yeşil görünen yapraklar
Böylemi yalan esiyordu samimi görünen bakışlar
Böyleymiş meğer sahte doğan sabahlar
Yaralıyım kaf dağından öteli
Ve acısı böylemi örülmeli
Kırılmalı girdabında kalemi ve adı konmamış nefessiz bebeği
Pare pare olmuş yürek aleve kül olma derdine düşmüş
Küllerden dirilen yakamoz aydınlığı gönlüme gülün hüznünü düşürmüş
Bu hangi oyunun son perdesi
Ve hangi perdenin son oyunu
Kimileri dirilir beyaz gömleğin toprağa değen anında
Ve kimilerinin son perdesidir beyaz gömleğin düğmesiz doğan ilk sabahında…
Çok sevdiğim dostum Handan *Sır* (tık)
Yokluğun sırrı çözülmüş darağacında.
Kimbilir hangi yalana bahar olmuş bakışlarım
Dünden kalma mahmurluğunda akşamın
Bu yankılı sokakların ayak izlerinde gizlenen düşelerin hayaliydi yüreğimi ısıtan
Gökkuşağı renginde essin meltemin ve meltemden doğsun nura doğan demin.
Hani bu sokaklarda izleri vardı
Ötelerden gemini alan bir küheylan vardı.
Henüz bestesi bitmeyen bir şarkı vardı renginde şafağın
Masum bakışlar değil matem bakışlar doğuruyor yarınlar
Gündüzün derdi geceye düşmüş
Karanlığın kömürü yüzlere düşmüş
Kırılgan bakışlara perçeminde hüzün düşmüş
Hicran sabahlar besledim damarlarımda dolaşan kandan kırmızı
Yarının baharını bugünden sattım kışa
Alın beyazını sattım karaya
Ve açan çiçeğin masumluğunu yarına
Roma yanıyorsa öylesine Nerondan yabancı
Yanmanın biçare yangınında Romalar bıraktım hani o gelmeyen bahara
Bulutlar geziniyor bu yazın en sıcak ayazında
Yağmur gözler var ağlayan bebeğin al yanağında
Kuşlar sessiz ötüyor hicaz makamında
Derdim derimde kim anlar gecenin aydınlığa yakın şafağında
Kurumuş artık dalında yeşil görünen yapraklar
Böylemi yalan esiyordu samimi görünen bakışlar
Böyleymiş meğer sahte doğan sabahlar
Yaralıyım kaf dağından öteli
Ve acısı böylemi örülmeli
Kırılmalı girdabında kalemi ve adı konmamış nefessiz bebeği
Pare pare olmuş yürek aleve kül olma derdine düşmüş
Küllerden dirilen yakamoz aydınlığı gönlüme gülün hüznünü düşürmüş
Bu hangi oyunun son perdesi
Ve hangi perdenin son oyunu
Kimileri dirilir beyaz gömleğin toprağa değen anında
Ve kimilerinin son perdesidir beyaz gömleğin düğmesiz doğan ilk sabahında…
Çok sevdiğim dostum Handan *Sır* (tık)