19 Aralık 2008 Cuma

Ay vururken pencereye



Hatıralar, unutulmuş yalnızlığın ayak seslerinde kaldılar.
Zemheri soğuğunda gül kurusu düşüyor eylülün bağrına...
Bu sokakların girdaplı penceresinden seyrederken dünyayı kalmışım yine yarım ve yamalı.
Ay geceye düştü gecelerden gündüze serap susuzluğu düştü.
Gitmek ve düşmek yollara küheylanlar gibi şahlanarak ama yalnız Kalmak yine sokaklarda yapayalnız ve başı iki elinin arasında kararsız.
Ve gizledim sırrı siyah yağan karın her damlasında cansız
Hasret burası zemheri burası ağlayan bebeğin çığlığı burası bilmedim neresi burası
Düş yine derin kıyılara uçurum yalnızlığında.
Bir yankı bulsun sesin şu şafağa inen gecede.
Gökkuşağının renklerinde bir bahar var.
Bahar değilse için bilmem gökkuşağında ne var.
Yanılan yanda hep hüzün ve gözyaşı var.
Karanlık geceler gecesi hep aynı heceyi heceler .
Anlatır mı bu yangını kifayetsiz kelimeler.
Yorgunum şimdi kırgın ve yaralı.
Dermeyin derdi halim pek karalı.
Allah varsa dilde bu her şeyin tek kuralı.
Bir masum düşü bıraktım el sallayan bahara.
Sebir’e git ey gönül orada bir yer bul kaybolmuşluğuna.
Salhaneye düştü başım ve düştü gönül aşım kara tencereye.
Piştikçe pişti yandıkça yandı sözüm yok kaldım bir sehere.
Korkuyor karanlıklar güneşsiz olur mu yare
Cam parçaları batıyor kıymık kıymık gözlerin bebeğine.
Kuş kanadında hapis girdaplar var gelmeyen sabaha.
Gözyaşı harcı kaç kez düşecek ah vahlara.
Sözüm Göl kıyısında çöl yarası ile kalanlara…
....Handan sır...( yüreğine sağlık canım..)